DATÇA’DA DOĞA
Ege ve Akdeniz’in kesişim noktasında yer alan Datça, eşsiz doğası ve köklü tarihiyle öne çıkan bir yarımada. Masmavi koyları, yemyeşil vadileriyle adeta bir cennet köşesi olan bu topraklar, oksijen zenginliğiyle dünyada ikinci, Türkiye’de ise birinci sırada yer alıyor. Strabon’un da dediği gibi, “Tanrı uzun ömür isteyen kullarını Datça Yarımadası’nda bırakır.”
Datça, sadece doğasıyla değil; Türkiye’nin en zengin endemik bitki örtüsüne sahip bölgesi olarak da dikkat çekiyor. Badem ağaçlarıyla anılan bu topraklar, pek çok bitkinin doğal yaşam alanı olmayı sürdürüyor.
Antik çağlardan bugüne, Datça; büyüleyici doğası ve özgün tarihiyle sanatın, dinginliğin ve huzurlu yaşamın buluşma noktası olmaya devam ediyor.
DATÇA’DA TARİH
Datça Yarımadası’nda tarih, M.Ö. 2000’lere uzanan kökleriyle hayat bulur. İlk yerleşimcileri Karya halkı olan bu topraklar, Dorlar’ın dönemiyle en parlak çağını yaşadı. Antik dünyanın parlayan kentlerinden Knidos; ticaret, kültür ve sanatın iç içe geçtiği eşsiz bir merkez olarak dikkat çeker.
1909’da Sultan Reşad’ın emriyle “Reşadiye” adını alan bugünkü Datça, Cumhuriyet’le birlikte yeniden öz adıyla buluştu. Günümüzde Knidos, Burgaz ve Sarı Liman çevresindeki kazı alanlarında her gün yeni bir tarih sahnesi gün yüzüne çıkıyor. Datça’nın her taşında, geçmişin izlerini keşfetmek mümkün.